TAB

10 Haziran 2013 Pazartesi

Beni Asla Bırakma / Kazuo Ishiguro



Kitap: Beni Asla Bırakma
Yazar: Kazuo Ishiguro
Orijinal adı: Never Let Me Go
Yayıncı: Yapı Kredi Yayınları
Tür: Bilim Kurgu,Distopya 
Sayfa Sayısı: 271
Puanım: 8 




           

Etik- bilim- toplum ve hayatta kalmak adına her şeyi yapmaya kararlı bir toplumun eline geçen klonlama oyunun olası perde arkasına bizi taşıyan bir kitap şeklinde betimlenebilir beni asla bırakma. (Eğer kitabı okumamışsanız, haberiniz olsun aşağıdaki yazı "spoiler" içeriyor.)



Kitabın başında ilk hissettiğim şey durgunluk. Yazarın çok sıradan bir olay anlatırcasına bizi içine soktuğu olaya daha bizim nabzımızın artarken kitabın dilinin taa en başındaki durgunlukla devam edişi bu kitabı unutulmaz hale getiren şeydi bana göre. Romanın başında Hailsham sıkı yönetim uygulanan katı kuralları olan bir okul gibi betimleniyor. Katı kuralları olan bir okulun varlığı insanları hayrete, telaşa sürükleyecek bir konu olmadığı göz önünde bulundurularak denebilir ki; her şey normal olarak başlıyor.  Okuyucunun hocaların verdiği demeçlerle artan gerginliği, ne yazarın kitabı ağzından yazdığı kızda ne de etrafındakilerde gözleniyor.



Kitapta küçük detaylar var,galeri, "never let me go" şarkısı, gömlek, umut dolu dedikodular. Galeri denilen yerin kitabın başından beri açılması beklenen bir kara kutu olduğu gerçek. Galeriyle kitabın çizgisini göstermek istediği asıl konu etik ve bilim üzerine. Kitabın sonuna kadar bunu belli etmeyerek bence yazar olayın asıl sorununu anlatmaktan çok okuyucuya sindirtmeye çalışmış."Never let me go "şarkısı da kitabın başından sonuna içinde tuttuğu detaylardan biri. Klonlanan baş karakterleri belki de en çok insan yapan nokta bütün o galerinin dışında belki de sadece bu şarkı. Çünkü sadece bir insan bir müziğe böylesine anlam yükleyebilir fark etmeden. Kitapta git gide adeta mottolaşan bu şarkı onlarda geçmişe dönüş etkisi yaratıyor zaman zaman. Anılara sahip olmanın yanında anılarına sahip çıkmaya çalışmak da insan olmanın verdiği özelliklerden biri olsa gerek. Anılara tutunmanın insancıllığında biraz daha içi cız ediyor insanın. Özellikle kitabın sonlarına doğru birkaç yıl uzatmak için tekrardan Madam’ı görmeye gittiklerinde Madam’la yaptıkları konuşma da Madam’ın “hayata sarılmakla” ilgili anlayışında bunu bir kez daha gözlemleyebiliyoruz. Kitabın ilk başında sonradan çok da üzerinde durulmayan bir diğer dikkatimi çeken detay Tommy’nin gömleği. Satışlardan elde ettiği güzel eşyalara karşı besledikleri hisler, sahiplenme dürtüsündeki güçlülüğü temsil ediyor gibi geldi bana biraz da. Yaşama sarılmamayı öğreten bir okul bile yaşamdan parçalara sarılmamayı öğretmeyi başaramıyor. Umut etmek, kitabın can alıcı noktalarından biri de umut edilen, üzerine bel bağlanılan dedikodularla dolu. Kitapta bu gibi şeylere inanma konusunda en ısrarcı olan Ruth adlı karakter kendini bir takım yalanlara inanmaya ikna ederek yaşamına devam etmeyi tercih ediyor. Bu kadar gerçeklerden kaçmaya çalışan biri olmasına rağmen bir kere bile içinde olduğu yerden kaçmaya o dahil kimse çalışmıyor. Hatta kimse bunu aklına bile getirmiyor.


Başta o kadar kusursuz duruyorlar ki, çocukluğun saflığından sanki hiç çıkmamışlar gibi hissediyorsunuz. Özellikle baş karakter olan Kathy, Ruth ona izin verene kadar kendine bile Tommy’e karşı olan hislerini söylemiyor. Bu hisleri hissettiğini siz okurken anlasanız ve kendinizi onun yerine koyup Ruth’a farklı davranmayı isteseniz bile Kathy hiç oralı olmuyor.Bu konudaki kitabın felsefesi de bana göre, dostluk arkadaşlık bağı üzerine olduğu kadar, yine kendilerine duygusal yaklaşımlar öğretilmemesinden kaynaklanıyor. Cinselliğin ne olduğu onlara öğretilirken aşktan tamamen uzak tutulmaya çalışılıyorlar. Bizse aşkın içinde büyüyoruz. Şarkılar, şiirler, kitaplar ve filmler.. Her şeyde aşk kokuyor. Bu doğallığın ardında bize benzemeye çalıştıklarında Kathy bu durumu yadırgıyor.


Kimlerden klonlandıklarıyla ilgili olan konu da bambaşka bir konu. Bu merak içinde ölüp biterken bunu öğrenmekten de bir o kadar korkuyorlar. Modelleriyle ilgili kurdukları hayallerin yıkılması ya da onlar için bir felaket olarak sonuçlanıyor. Modellerinin ikinci sınıf hatta üçüncü sınıf insanlar olmasıyla ilgili olarak toplumdaki düzene de bir mesaj olduğunu söyleyebiliriz. Sonuçta modellerin kendilerinin başına gelmeyecek olsa bile zengin ya da bir şekilde birinci sınıf olarak tanımlanabilecek olan insanların modellerinin başına gelmesinden çekindikleri şeyleri diğerlerinin başına gelmesiyle ilgili en ufak bir tereddütleri yok. İnsan sormadan edemiyor, madem ki ruhları olmadığına inanılıyor neden diğerleri de klonlanmıyor ki?...


Kitabın sonuna doğru Tommy ve Ruth tükendi(!). Bu kelime de beni rahatsız eden kelimelerden biriydi; tükenmek. Ölmediler tükendiler. Onlar tükenene kadar yapılan işlem devam etti. Daha kötü bütün bu süre içinde ikisinin de bakıcısı Kathy idi. Olayların akışına göre değerlendirilecek olursa zaman içinde Ruth’un geri çekilmesiyle alevlenebilen Tommy ve Kathy’nin yıllardır yaşayamadıkları aşkı için bile yaptıkları maksimum deneme, süreci bir iki sene daha geciktirmek için izin almaktan ibaretti. Ne Kathy önerdi kaçmayı ne de Tommy... Hatta Tommy bir şekilde bakıcılıktan bağışçılığa geçmesi için Kathy’e baskıda bile bulunduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.
Kazuo Ishiguro

Sonuç olarak, bana kitabı çekilmez hale getiren de buydu. İsyan yoktu. Kabul ediş vardı. Kaçmaya çalışmıyorlardı. Çalışmak bir yana akıllarına bile getirmiyorlardı. Bu korkunç yaklaşım eğitimin ne derece etkili olabileceğiyle ilgili düşüncemi destekler nitelikteydi. Çünkü sonuç olarak Hailsham’da bu çocuklara ilk anlarından itibaren öğretilen şey buydu. Normal karşılamaya başladıkları şeyi onlara onların çevresi verdi. Klon diyerek yapmaları gerekenler çok normal bir süreç olarak beyinlerinde oluşturuldu. Yine kitabın sonunda Madam’ın ve gözetmen dedikleri öğretmenlerinden biri, yapabildikleri en iyi şey onlara yaşadıkları kısa hayat boyunca iyi bir hayat sunmak olduğu için bu konuda çabaladıklarını anlatıyor. Bir açıdan bu konuda duyarlı olan insanlar bile kendilerini çaresiz hissediyorlar.  Basitçe diyebilirim ki bana göre, trajedi yine de çaresizlikte değil. Direnişe geçmemekte. Direnenlerin de yine insan olmasında, klon olmamasında… Kitabı okurken bütün beni direnişe geçirdiği için de romanın amacına ulaştığını düşünüyorum. Umarım sizi de aynı direnişe geçirmeyi başarabilmiştir.

Sevgiler

png

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder